Yayımda ve yapımda emeği geçen ben adına herkese 10'a üç kala mutlu, sağlıklı, huzurlu ve çılgın yıllaar...
28 Aralık 2009 Pazartesi
Mutlu Yıllar!
Yayımda ve yapımda emeği geçen ben adına herkese 10'a üç kala mutlu, sağlıklı, huzurlu ve çılgın yıllaar...
20 Aralık 2009 Pazar
Laf Lafı Açıyor..
"..Her lafa verecek bir cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye..."
Oh, şimdi daha rahatım.
7 Aralık 2009 Pazartesi
...
Hamileymiş, sonradan öğrendim. Ölümcül yarasına başka bir hayvanın sebep olduğunu düşünmek istiyorum. İki ayaklı bir hayvan ise onun yerine ben insanlığımdan utanıyorum...
5 Aralık 2009 Cumartesi
Tavsiye: New Media
Bir tez insanının yaşam döngüsünü oluşturan rtws parametrelerinin (read, think, write, sleep) reading kısmı, tüm çıplaklığı ile taranması gereken her biri yaklaşık 400 sayfalık 3 kitap (şimdilik) gerçekliğinde yanımda duruyor.
Tüm bu stres atma cümleciklerinin özünde kitap tavsiyeleri var. Genel olarak New Media başlığına sahip bu üç kitap, yeni medya ile ilgilenenlerin ilgisini çekebilir, çekmelidir zira benim ilgimi fazlasıyla çekti:
New Media Worlds, Challenges for Convergence
Communication and New Media
Remediation: Understanding New Media
Afiyetle tüketeceğiz tezimle.
30 Kasım 2009 Pazartesi
Issız Adam'a Gecikmiş Yorum..
"Sevdiği ve sevildiği halde, gerçek aşkı bulmuş ve ölesiye yaşamışken ve tüm bunların farkındayken kim düşünür kanındaki mikrobu? Zaten o mikrobu yok etmedi mi bu aşk? Yok ettiği için aşkı doyasıya yaşamadın mı ki sen be adam. Mikrop sana değil de sen mikroba bulaşmış olmayasın.
Sevdiğin halde bağlanmaktan korkma yalanı ile mikrobundan ayrılmak istemeyen olmalısın. "
24 Kasım 2009 Salı
Kendi kendime..
Hayatın bize açık seçik sunduğu ya da bizim hayatın kıyısından köşesinden zorla çekip ortaya çıkardığımız türlü türlü sorunlar ve sonrasında hep beraber sorunların üstesinden gelmeye, sorunu en azından görünebilir hale getirme girişiminde bulunmalar. Küresel olarak ısınmaya başladığımızda fidanlara sarılmalar, sigara dumanından ölmeye başladığımızda dumansız sahalar yaratmalar, eşitsizliklere takıldığımızda haklarımızı savunmalar...
Hepsi leziz de sorun kendinde ise durum biraz daha karmaşık ve zor.
Birbirine bağlı çok fazla sorun ve bir o kadar var görünen çözüm yolu.. Çarp, böl, topla içinden çıkılmaz bir türlü. Hepsi iç içe geçmiş, düğümlenmiş birbiriyle.. Bu karmaşık kısmı. İçindeki 'ben'lerle bir olup düğümü kör yerinden hem de tek başına çözmen lazım. En azından çözme girişiminde bulunman.. Önce kendin için ki bu da zor olan.
Belirsizlik ve kararsızlık bulutu içinde boğulmaya başladığım şu zamanlarda, ben de kendime karşı kendi sorumluluk kampanyamı kendim için başlatmalıyım galiba.
Kendi kendime..
15 Kasım 2009 Pazar
Eti Browni 'Mutlu Et Beni'
Markayı da her türlü taşıyabilirim ben.
Teklif benden, denemesi sizden ;)
12 Kasım 2009 Perşembe
Ağustos Böceği
"Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir larvada ortalama olarak 12 yıl bekler. Evet, tam 12 yıl. 12 yıllık hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır: Ağustos.
Yani topu topu bir ay... Şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir. Çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir.
Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık. Ömrün bir ay...
Buldun, buldun... Bulamadın, bir daha yok.
Siz olsanız çalışır mıydınız?"
10 Kasım 2009 Salı
Bir Koyunlaşma Sürecinin Trajikomik Hikayesi 'Deri Ceket'
'Bir Bürokrasi Taşlaması' teması altında hiç değişmeyen bir konuya değinmiş Yazar Stanislav Stratiev ki Orwell'in 1984 romanını okuyanlar için konu biraz daha pekişmiş olacak. Başrol oyuncularından Hikmet Körmükçü ve esas oğlan -oyundaki meşhur dilbilimci- Yiğit Sertdemir'i oyunculukları sebebiyle bazen ağzım açık izlediğim doğrudur. Oyun, anlaşılır bir dilde ve harekette, yer yer sinir bozucu aynı zamanda da trajikomik zincirleme olaylar silsilesinde günümüzde karşı karşıya kaldığımız koyunlaşma sürecini gayet güzel yansıtmakta. Tamam itiraf ediyorum yorgun olmam sebebiyle oyunun bazı yerlerinde gözlerimin kapanmasına hakim olamasam da ikinci yarıdan sonra keyfim, 'son' merakı ve oyunun hareketinin artması sayesinde daha bir yerine geldi.
Son söz öncesi tavsiye; oyuna yorgun olmadığınız ve muhalif ruhunuzun canlı olduğu bir zaman dilimi ayırınız ve gidip izleyiniz.
Oyundan çarpıcı ve vurucu bir replikle anlatılanı özetlemek mümkün.
"Ben de kahraman değilim ama kabul edilemez şeyler var ortada. Yürüyoruz... İspatlıyoruz... Açıklıyoruz... Yok yere yeminler ediyoruz... Hiçbir şey... Hava.. Yerçekimsiz ortam!
Demek o kadar sene... Tezler... Çalışma.. EMEK.. Kitaplar.. Duyarlılık... PRENSİPLER.. Bütün hayatımız.. Bütün bunların bir anlamı YOK. Bir kalem darbesiyle çiziliyor üstü... Çünkü sadece bir yerde bir şey yazılmıştır... Ortaya çıkıyor ki basit bir yazım hayatımızı altüst edebilir. Gerçek olmasa bile...Ve biz HİÇBİR ŞEY yapmıyoruz. Hayır hayır .. Böyle değil.. İnanmıyorum. KABUL ETMİYORUM...Hiçbir zaman da kabul etmeyeceğim. SEN DE KABUL ETMEYECEKSİN anladın mı? Yenilmeyeceksin...Yoksa yarın aynaya baktığımızda bir 'Mee' leme duyulabilir... ANLADIN MI? ...Meee...Le...Me... Duyuyor musun?"
9 Kasım 2009 Pazartesi
Yarın 10 KASIM...
O 1 dakikalık saygı duruşu boyunca, duyduğum siren sesi her zaman tüylerimi diken diken etmiştir. O bir dakika boyunca Ata'nın hikayesi, küçükken her 10 Kasım'da izlediğimiz Sarı Zeybek müziği ile birleşir ve klasik bir tabirle bir film şeridi gibi geçer gözümün önünden. O'na sahip olmak isteyen onca yabancı millete inat, O'na gerçekten sahip olmamızın anlamlı gururunu yaşar bunun yanında bu gurura yaraşır bir şekilde verilen değeri yok etme çabalarının da var olma düşüncesi, yine o bir dakika boyunca gözümde iki damla yaşa dönüşür.
Aramızdan ayrılışının 71. yılında, O'nu candan, gönülden, çıkarsız, safça ve gururla seven sayan her Atatürk çocuğu yarın, o bir dakika boyunca durum ve engel ne olursa olsun O'na ve mirasına nasıl sahip çıktıklarını sorgulayacak ve geçirecek aklından.
O'nun gibi eşsiz bir öndere sahip olmanın haklı gururunu ise sadece bir dakika boyunca değil, bir ömür boyu yaşayacak.
3 Kasım 2009 Salı
- Alıntı -
26 Ekim 2009 Pazartesi
O. ve Başka Semtin Çocukları onlar..
Ara ara komik ve bir o kadar da hüzünlü bir filmle karşılaştım . Türk sineması adına olumlu bir durum söz konusu bıdı bıdı bıdı ..gibi klasik cümleler kurmayacağım ama tüm önyargılarımı teker teker yine kendi başıma yıkmaktan gurur duyduğumu söyleyebilirim. Ama lütfen biri Özgü Namal'ı artık aşırı pudralamaktan vazgeçsin. Tek ricam budur.
Sonu da pek bir komik olmuş, biraz gerçeklikten uzak ama artık o kadarını da görmezden gelebiliriz. Spoiler vermekten ciddi anlamda kaçınıyorum. Zira vermem, uyarısız vereni de sevmem. Önyargılarınızı kırmak adına güzel başlangıçlar bunlar.
Bir an önce edinin. İyi seyirler...
17 Ekim 2009 Cumartesi
Alo Simit
Arkadaşım Pelin, artık Pazar sabahları kahvaltıda canı simit istediğinde yedi kat inip simit fırınına gitmiyor ya da evde pür dikkat benim gibi simitçinin geçmesini beklemiyor. Napıyor, adresini (hatta onu bile yazmıyormuş artık) ve kaç simit istediğini yazıp simitçisine yolluyor ve simit beş dakikada kapısına geliyor.
Nasıl yani?' dedim ilk dinlediğimde. Simitçin SMS ile mi çalışıyor?, vay be :)
Biz geri kalmışız desene...
5 Ekim 2009 Pazartesi
Elazığ'a gittim, yokum!
..ve merakla beklediğim son gün tabiki gezi programı. Bol bol fotoğraf çekebileceğim programda neler mi var?
Harput'ta kahvaltı ve gezi, Keban'da balık, Hazar Gölü'nde akşam yemeği.
Pazar'a kadar yokum. Biraz konuşup, eh biraz da gezip geleceğim.
27 Eylül 2009 Pazar
Demirsizliğimin sebebi..
Neymiş efendim, yemeklerden hemen sonra içilen çay besinler içerisindeki demirin vücuttaki emilimini büyük oranda engelliyormuş. Kırmızı et haftada en az üç kez yenmeliymiş.
Biliyorum.
Tamam, her şeyi kabul ettim. Çayı yemekten bir saat sonra kahve ile seve seve değiştirdim. Ama et için çeşitli planlarım mevcut. Tercihen tavuk ve balık tüketicisi olan ben, kırmızı et dendiğinde köfte ve sucuktan başka şey bilmem. Adana ve Urfa'yı sadece şehir olarak anar, ağzıma koymam. İskenderi bile aylaar sonra toplu halde tüketilecekse yerim. 'Ama efendim, kırmızı eti mutlaka tüketmelisiniz, ondan alacağınız demir farklı..'. Tamam ona da peki, köfteyi de seve seve ikiye çıkarırım, ama başka yok. Hatta bu gidişle hiç olamayacak. Çünkü boşalan demir depolarını doldurmak üzere önüme çok sık sürülen her et yemeği, bana mide bulantısı olarak geri dönmekte. Hem de köfte de (!) bile. Galiba artık vejeterjanların neler hissettiklerini ucundan anlamaya başladım. Bu konu fena halde canımı ve ruhumu sıkıyor. Araştırıp bunun bir çaresine bakacağım. Uygulamalarımı da buradan paylaşacağım.
Şimdilik beni yeşil yapraklı sebzelerim ve bakliyatlarımla baş başa bırakın.
24 Eylül 2009 Perşembe
Everybody lies
David Shore, House M.D.
Bazen ikisi de aynıdır.
19 Eylül 2009 Cumartesi
Mutlu Bayramlar
"Tamam söz, bu sefer bayrama kadar bitirmeyeceğim. Lütfen çikolataları gerekli merciilere teslim ediniz."
Herkese Mutlu, Tatlı Dolu, Keyifli Bayramlar...
;)
15 Eylül 2009 Salı
Feminist Yaklaşım
Son bakış şahane :)
13 Eylül 2009 Pazar
Aşk, Mürüvvet ve Bürokratik Eziyet
Met-Üst Ayşe Arman'a verdiği röportajda bu cevapla adeta ruhumu okşuyor, "evet, tam da olan bu" diye haykırtıyor.
..ve düşündürüyor:
Acaba kaç kişi hayatlarını bürokratik eziyete teslim ediyor, etmek zorunda kalıyor?
Acaba kaçı aşk evliliği yerine mürüvvet evliliği yapıyor (ya da yapmak zorunda bırakılıyor)?
Acaba kaçı gerçek aşkı, evlenip çoluk çocuğa karışma mürüvvetine tercih edebiliyor?
ve kaçı gördüğü bürokratik eziyetin intikamını çocuklarından alıyor, acısını onlardan çıkarıyor?
Cevap: ...
9 Eylül 2009 Çarşamba
09. 09. 2009
Soyadım için tarih(l)i bir gün bugün! "Dokuzlar" hiç bu kadar anlamlı olmamıştı :)
8 Eylül 2009 Salı
Bu sabah..
Bazen ne kadar saçma ve yersiz şeyler düşündüğümü geç de olsa anlıyorum. Yaklaşık yarım saat önce altı şehit ve selde hayatını kaybetmiş iki kişinin haberi ile akşam yemeğimi yemeye çalıştım. Bitirebilmek mümkün olmadı tabi.
..ve düşündüm: ben sabahın köründe bana adeta hediye edilen yeni günü bırakıp, aptal başımın ağrısına takmışken; aynı zamanlarda acaba kaç kişi sevdiklerinin ölüm haberi ile yeni güne başlamış, kaç kişi hiç dinmeyecek acılarına rağmen hayata tutunmuş yaşama mücadelesi vermekteydi bu sabah.
Birden buz kesti her yer, üşüdüm.
7 Eylül 2009 Pazartesi
Hido değil Hidayet..
4 Eylül 2009 Cuma
"A Record of Life"
A Record Of Life from Owen Gatley on Vimeo.
by Owen Gatley - Luke Jinks
2 Eylül 2009 Çarşamba
Anlayış..
Halil Cibran
buraKargın günün (s)özü'de görüldü, çok beğenildi.
28 Ağustos 2009 Cuma
Tarif..
'Şekeri bitmeyen sakız gibisin' demiş bıraktığı notta,
'her daim tatlı!'... :)
20 Ağustos 2009 Perşembe
İşte Benim Vespam..
Bir kez daha çook teşekkür ederim Pelinciğim. ;)
11 Ağustos 2009 Salı
Neyim Eksik?
PS: Conconcum, teşekkürler :)
4 Ağustos 2009 Salı
Hangover, "What happened last night?"
İlk başta tipik bir Amerikan komedisi izlenimi verse de öyle olmadığını kendini izlettirdikten sonra kanıtlıyor Hangover. Bu kadar konuşulur olmasında gayet başarılı bir şekilde yapılan reklam ve tanıtım çalışmalarının payı da büyük. IMDB'de aldığı yüksek puan ve top 250 içine ilk haftalarda girmesi de işin kaymağı olsa gerek. Diğer filmlere örnek olsun.
4 birbirinden farklı erkeğin, düğün öncesi bekarlığa veda partisini Las Vegas'ta geçirecek olmaları zaten kafalarda bir hikaye canlandırıyor. Ama işin asıl çekici yanı, film boyunca zihinleri "What happened last night?" cümlesiyle sürekli meşgul ediyor olması; izleyicinin merakını kahkahası bol bir şekilde dürtmesi.
Transformers gösterimi öncesi, fragman gösterimleri sırasında ilk izlediğimizde zaten kanımız ısınmış, gidilecekler listesine o an eklemiştik. Yaz rehavetine kapılıp can sıkıntısı yaşıyorsanız, şiddetle tavsiye edilir zira gayet eğlenceli. Yes Man'den beri böyle güldüğümü hatırlamıyorum (Ice Age'i saymıyorum) ve evet ben de bu gözlükten istiyorum.
3 Ağustos 2009 Pazartesi
Gitmek
"... Ben her bahar aşık olmam ama,
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.
Ama olsun... istemek de güzel."
Can Yücel (Gitmek adlı yazısından)
31 Temmuz 2009 Cuma
29 Temmuz 2009 Çarşamba
Depresyondayım
Belirtiler: Fena halde can sıkıntısı, bir dolu iş varken "iş de yok offf" yakınmaları, ertelenen planlar, kendini pencereden atma düşüncesi, normal olmayan duygusallık, aşırı yemek yeme, bir memnuniyetsizlik, bir isteksizlik..
Kesin depresyondayım. Kurtarın!
27 Temmuz 2009 Pazartesi
Dönüş..
10 Temmuz 2009 Cuma
Tatile gittim, belki de dönmem..
9 Temmuz 2009 Perşembe
Kahve Aşkı
Okuduğum bölümün** İngilizce olmasının bu ilişkinin başlamasındaki payı çok büyük. Türkçesinin bile zor anlaşıldığı bir ders olan iktisatın finaline çalışırken tanıştık biz. Oppurtunity cost, ceteris paribus, supply, demand ve yanında sabaha kadar yeni yeni yakınlaşmaya başladığım kahve. O zamanlar sade olmayı severdi. Ben sert halini sevmezdim ama mecburen kabullenirdim. Sonra, ders aralarında da benimle ilgilenmeye başladı. Bu sefer sert değil daha yumuşamıştı. Süt onu yumuşatmış, daha güzel olmuştu. Ben de hoşlandım bu durumdan, başladık. Bir süre sade devam ettik. Sonra ben sıkıldım. Sıkıldığımı anladı tabi, değişik tadlarda gelmeye başladı yanıma. Aromalı çeşitleri de bir harikaydı. Starbucks buluşma noktamız oldu. O günden beri beraberiz.
Çok da mutluyuz ;)
Dip not: ** Lisansım İngilizce İşletme (ve evet herkesi İngilizce işletebiliyorum, sakın aynı espriyi yapmayın, kötü olur. ;))
6 Temmuz 2009 Pazartesi
29 Haziran 2009 Pazartesi
Hayat bazen çok gıcıksın!
Bugün, iş yerinden sevdiğim arkadaşlarımın ayrıldığını geç de olsa öğrendim. Canları biraz sıkkınmış, konuşamadık bile doğru dürüst. Moralim bozuldu. Hava da kapalıydı zaten, iki gündür olduğu gibi. Temmuz başındayız hava, bilmem farkında mısın? Yaz günü kış soğuğu yaşamak istemiyorum artık. Zaten ıslandım da bugün. Islanmaktan nefret ediyorum. Beyaz spor ayakkabılarım artık beyaz değil. Şu Vespamı da bir alamadım zaten. Güzel bir yazı yazmak istemiştim, onu bile yazamadım. Hayat, bazen çok gıcık olduğunun farkında mısın?
Hayat, çok açık ki seninle bugün bir zorum var. Bugün git, yarın daha adil bir şekilde dön lütfen.
Bekliyor olacağım.
26 Haziran 2009 Cuma
24 Haziran 2009 Çarşamba
Zorunlu Tercih
- Dayanılmaz derecede, maruz kalınan ter kokusu mu (dayanılır da yok zaten),
- Yoksa yine sıcak mı sıcak bir havada maruz kalınan, burun deliklerini tahriş edecek derecedeki ağır mı ağır parfüm kokusu mu?
Kabus gibi, ben tercih bile yapamıyorum da!
23 Haziran 2009 Salı
Türkiye'nin Ensest Raporu
"Türkiye'nin ensest raporu" alt başlığı ile verilen haberde ensest ilişkilerin Türkiye'deki durumunu gösteren ve Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul ve Kocaeli'de yapılan saha çalışması ile ortaya konan bir rapordan bahsediliyor. Rapor, ensest vakaları ile farklı alanlarda karşılaşan rehber öğretmen, sınıf öğretmeni, psikiyatr, çocuk doktoru, çocuk cerrahı, adli tıp uzmanı, halk sağlığı uzmanı, ebe, polis, hâkim, savcı, avukat, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, sosyolog ve sivil toplum kurumu çalışanlarından oluşan toplam 98 kişi ile yapılan derinlemesine görüşmelere dayanıyormuş.
Karşılaşılan örneklerden bazıları şöyle verilmiş:
“...bir babanın kızıyla 7 yıl süren ensest ilişkisi olmuştu. Hatta kızın âdet düzenlerini takip edecek kadar ileriye götürdüğü bir ilişki. Ve kız iki kere gebe kalıyor. Gebeliği sonlandırıyor bir şekilde baba. Kürtaj yaptırtıyor... 10'lu yaşlara yakın başlıyor”
“...şahsın 5 kızı var. Her bir kızını 3 veya 4 yaşından itibaren istismara başlıyor. Bu çocukları 9-10, yani cinsel anlayışa yakın veya bilinçli, o anlamda bilgi sahibi olmaya geldiği noktada bırakıyor, bir diğerine başlıyor. Bu şekilde 5 çocuğunu da ayrı ayrı taciz etmiş.”
Örnekler akıl almaz cinsten. Üstelik sanmayın ki bu tür sapkınlıklar sadece kız çocukların başına geliyor, kızların oranından az olsa da erkek çocuklar da tacizlere ve hatta tecavüzlere yakın oranlarda maruz kalabiliyormuş.
Haberden çarpıcı başlıklar şöyle:
- En sık yaşanan istismar baba-kız baba-oğul arasında..
- Yüksek gelir grubunda örtbas etmek daha kolay..
- Namus baskısı ensesti gizliyor..
- Ensest ortadan kaldırılamaz ama..
Haberin tam metnine buradan http://www.ntv.com.tr/id/24977822/ ulaşabilirsiniz.
Canım Vespam
Ah Vespam vah Vespam canım Vespam. Bir gün kavuşacağız. seninle, işte buraya da yazdım. ;)
Vespacılar, fotoğraftaki harika şey için buradan alalım sizi de.
20 Haziran 2009 Cumartesi
Nasıl Yani?
Şimdi, sınırsız çikolatalı pasta yer ve kahve içersem mi bu kadar ödeyeceğim, yoksa her yediğim pasta ve içtiğim kahve başına sabit bir fiyat mı bu (yani daha fazla ödemeyeceksiniz der gibi)?
Umarım ikisi de değildir :D
Sadece ben mi anlayamadım ya da anlamak istemedim acaba??
19 Haziran 2009 Cuma
Akustik Heyecan
Müziği çok seven biri olarak, zevkle paylaşımlarda bulunacağım ama önce kendimi doyurmak adına, sakın gücenmeyin :) Aldığım tepkilere gelince, hepsi harika! Çok teşekkür ederim.
Not: Sevgili Şahikacığıma görsel için ayrıca teşekkür ederim ;)
14 Haziran 2009 Pazar
Yazıyla da Rakamla da "6"
Cumartesi sabahı acayip Yüksek Hızlı Trene ilk kez binerek Ankara'ya yaklaşık 1 saat 47dk. da gidebildim (Hızlısını anladım da Yüksek Hızlı..daki Yüksek'i anlayamadım bu arada). Ankara garını farklı seviyorum nedense, her inişimde en az beş dakika garı izliyorum, değişik hisler uyandırıyor bende ki bunu daha sonra anlatmalıyım. Haydarpaşa kapısından çıkıp koca İstanbul'la ilk defa karşılaşanların tvdeki sahnesi geldi aklıma gardan çıkarken. Dışarıda taksi sırası denen bir şey vardı benim pek alışık olmadığım. Neyse ki anlamsız kalabalığı yararak bir taksiye atladım hemen ve 10 dk'da evdeydim. Eskişehir'deki evimden çıkıp Ankara'dakine gelmem toplam 2 saat sürdü yani, ne hoş :).
Kapıyı açıp beni gördüklerinde ev halkı pek bir sevinmişti, çalışmak için biri daha geldi çünkü :) Yapılacak onca iş var hadi hadi hadi..Tabi önce Alpi ile 15 dklık hasret giderme seansı. Hopladık zıpladık sarıldık dağıttık sonra dağıttıklarımızı topladık. Parti balonlarını şişirdik. Süsleri yerleştirdik. Evden sonra kendimizi süsledik ki misafirler gelmeye başladı. Sırayla hepsini karşıladık bu sırada Alpi merakla hediye sepetinin çevresinde dolanarak kedi-ciğer durumunu hatırlatmaktaydı bana :) Uzun süren yemek yeme faslı sonrasında Alpi harika süpriz pastasına kavuştu. Ninja kaplumbağa'lardan hangisi oluyor hatırlayamasam da pek lezzetliydi kendisi. Bunda içinde bolca ve bütün bütün bulunan antep fıstıklarının da payı büyük tabi :). Gece 4 küçük yumurcak ve hiç susmayan çığlıkları ile geçti diyebilirim. Nasıl bir enerjiye sahiplerse kıskanmamak ve dehşete kapılmamak mümkün değil.
Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere Alpi pek bir mutluydu, pastasını kestikten sonra günün anlam ve önemini belirten konuşmasını yaparken de çok heyecanlıydı :). Hediyelerini açarkenki mutluluk anı da fotoğraflarla tarafımdan kanıtlandı.
Kendimi yorgunluktan yatağa nasıl attığımı hatırlamasam da küçük kuzuyu bir yaş daha büyütmek, büyüdüğünü görmek bütün yorgunluğa değdi. Umarım en kötü günü böyle olur.
Hep birlikte sağlıkla mutlu ve huzurlu bir hayata küçük kuzucuk.
Mutlu yaşlar.. :)
12 Haziran 2009 Cuma
Doğum günü kuzusu ile çok yakında...
O da teyzesine çekmiş olacak ki özel günlere çok önem veriyor. Öyle ki doğum gününden bir ay önce telefonda bana hediye siparişi verebiliyor :) Aylar önce çok istediği hediyeyi aldım, şimdi de vermek için sabırsızlanıyorum. Telefondaki "Nursel, seni çok özledim. Nerelerdesin sen, gel çabuk!" demesinin de bence hediyesiyle bir alakası yok, olmamalı. Yok yok eminim :)
Doğum günü ile ilgili yazısı ve kendi düşünceleri için biraz beklemeniz gerek zira doğum günü kutlama gecesinde kendisi ile özel bir röportaj planlıyorum, bakalım yeni yaşından neler bekliyormuş :) hadi bakalım..
Mutlu Yaşlar Kuzuma, iyi ki doğmuş. :)
4 Haziran 2009 Perşembe
Avucunuzdaki Kelebek
Bilge adam cevap vermeden önce uzun uzun kızın gözlerinin içine bakıyor ve cevap veriyor: “Canlı da olması, ölü de olması senin ellerinde kızım, senin ellerinde"
"Hayatımız ve mutluluğumuz da bizim ellerimizde; tam avucumuzun içindedir."
Öyle midir ki?
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Barcelona Hatırası
Barcelona ile ilgili yazılar bununla da kalmaz!!
*Çekimi gece yaptığım için görüntü karanlıktı, ama ben biraz üzerinde oynadım. Sevimli iskeleti görmek bu video için yeterli ;)
11 Mayıs 2009 Pazartesi
Sansüre Sansür YAY! Hareketi
SansureSansur - 01 (Eng. Subt.) from adboy on Vimeo.
SansureSansur - 02 (Eng. Subt.) from adboy on Vimeo.
Yay! Hareketi, adı üstünde, yaymaktan geliyor. Sanal ortamda, gerçek hayatta, elimizden geldiğince tepkimizi yaymak anlamını içeriyor.
Bu doğrultuda, elimizde çeşitli malzemelerimiz ve yönetmen arkadaşımız İlkay Kopan’ın çektiği videolarımız var. 11 Mayıs itibariyle, videolarımızı, manifestomuzla beraber bloglarımızda yayınlayarak, ortak bir mesaj vermeyi hedefliyoruz. Aynı gün, aynı mesajla ortaya atılarak kamuoyunun dikkatini çekmeyi amaçlıyoruz.
SansureSansur - 03 (Eng. Subt.) from adboy on Vimeo.
Örneğin, posteri bir restorana astınız, boşluğu “Bu restorana erişim engellenmiştir” şeklinde doldurabilirsiniz.Bu fikirden hareketle aklınıza yeni bir malzeme fikri gelirse, atış serbest. Neler mi olabilir? Tribünlerde “bu tribüne erişim engellenmiştir” pankartı açmak olabilir, yine mecrasına uygun mesajlarla amerikan servis, tişört, bardak altlığı, föy, stensil gibi daha pek çok şey olabilir, bundan sonrası hepimizin hayal gücüne kalıyor aslında.
Sizden tek isteğimiz, bu malzemeleri kullandığınızda ya da gerçek hayatta karşınıza çıktığında, hemen bir fotoğrafını çekip, nerede olduğu bilgisiyle birlikte bize göndermeniz. Hareketin ne kadar yayıldığını görmek ve fotoğraflarla sitemizde sergilemek istiyoruz.
Kısıtlı sayıda malzeme elimizden bulunuyor. Bir süre için bize yazarak malzeme temin edebilirsiniz ya da doğrudan bu sayfadan indirip, kendiniz basabilirsiniz.
SansureSansur - 04 (Eng. Subt.) from adboy on Vimeo.
SansureSansur - 05 (Eng. Subt.) from adboy on Vimeo.
Viral malzemelerin hepsine ulaşmak ve indirmek için tıklayın.
29 Nisan 2009 Çarşamba
Fotoğraf insanı insan eder..
"Fotoğraf insanı insan eder. Önce size kendinizi gösterir, sonra da dünyayı size."
Sevgili fotoğraf hocam Erdem Çetintaş, dün EFSAD'taki dersinde çok güzel bir fotoğraf gösterisi sunarken bu lafı etti ki hemen not aldım. Galiba fotoğrafa aşık her insan da aynı duyguları paylaşacak! Ne güzel bir sözdür..
23 Nisan 2009 Perşembe
23 Nisan Blogger'ından Mutlu Son :)
19 Nisan 2009 Pazar
Chicken a la Carte
Yazan, Fotoğraflayan ve Yöneten: Ferdinand Dimadura
16 Nisan 2009 Perşembe
23 Nisan Blogger'ı :)
23 Nisan'da blogum en özel misafirini ağırlayacak, ya sizinki?
This blog is mine at 23 th April
Every year, the children in Turkey celebrate this “23 April Sovereignty and Children’s Day” as a national holiday.The importance of April 23 as a special day of children has been recognized by the international community.
I will share my blog to children on April 23rd :), and what about you?
O da sizin çocuğunuz!!
Kampanya ile ilgili gerekli bilgiyi Acil İhtiyaç Projesi Vakfı sitesinden öğrenebilirsiniz.
Kampanya ile ilgili detaylı çalışmalar çok yakında!!
13 Nisan 2009 Pazartesi
Bekleyiş
Bekliyorum!
9 Nisan 2009 Perşembe
Barcelona Hatırası
Barcelona ile ilgili yazılar bununla da kalmaz!!
*Çekimi gece yaptığım için görüntü karanlıktı, ama ben biraz üzerinde oynadım. Sevimli iskeleti görmek bu video için yeterli ;)
1 Nisan 2009 Çarşamba
Hak Edilmeyen Değer
28 Mart 2009 Cumartesi
Çorba ve Kol Kası
Asıl konu ise gecen gün içmek zorunda kaldığım domates çorbası. Tamam biliyorum domates mevsimi olmadığı için domates çorbası içmek pek de mantıklı değil. Mecburiyet anlarında hünerli bir elden salçalı veya konserve kullanılmış olanlarından içebilirim. İçme girişiminde de bulundum. Genelde üstüne rende kaşarla servis edilen domates çorbası, önüme domatesli kaşar çorbası olarak geldi ve ben o anda en önemli durumu garsona belirtmeyi unuttuğumu fark ettmiştim: "KAŞARı az olsun lütfeeeen!!". Ama artık çok geçti. Kaşığımı derinlere her daldırışımda çorba ile birlikte sünerek ilerleyen erimiş kaşar, bana çorbayı bir türlü içirmediği gibi, örümcek ağının nasıl yapıldığını da öğretti. Kaşardan kurtulmak için kaşığımı kasenin kenarına her silişimde tabağın kenarındaki kullanılmamış alanları kullandığım için çorba kasesinin üstü sünen kaşar ağıyla örülmüştü ve yarısına daha gelmeden PES dedim, çorba mı içtim, kol kası mı çalıştım belli değildi :).
Siz siz olun asla bir çorbayı hafife almayın ve garsonunuza danışın ;)
Dip not: <şu durumda bile sağlık kaynağıdır, sağlaması kol kası ;)>
7 Mart 2009 Cumartesi
Müzik Keyfi
Yağmurlu bir güne adanan şarkılar, keyif sizin..
4 Mart 2009 Çarşamba
7. Amatör Caz Müzisyenleri Festivali Başlıyor from Genc Cazcilar on Vimeo.
12 Şubat 2009 Perşembe
"Pick Me!"ciklerden yeni haber vaaar...
Yetmedi mi, güvenilir kaynaklardan alınan bilgilere göre :) daha da birçok yeri basıp etkisi altına alacakmış, duyurulur..
Pick Me!ciklerin Facebook grubu ve Blogu için de burdan buyrun..!
3 Şubat 2009 Salı
Ne kadar da aptalım...
O an anladım. Ne kadar da aptalım..
15 Ocak 2009 Perşembe
Spoiler vermeyin bana kardeşim istemiyorum!!!
14 Ocak 2009 Çarşamba
Diplomatım, Diplomatsın, Diplomat..kim olur ki?
10 Ocak 2009 Cumartesi
Virgül önemli diyorum sana işte...
Biraz düşün gel, sonra konuşalım ve bence de o rus (virgül) bu çocuğu sever aman dikkat!!
4 Ocak 2009 Pazar
Ne Yaptığınızın Farkında Mısınız?
Vakit Gazetesi'ne...
Haberciliğin Yansızlık, Duyarlılık ve Etiklik ilkelerini, her şeye rağmen gazeteci kimliğiniz olduğunu düşünerek size öğretmek niyetinde ve zahmetinde değildik fakat gazetenizde yapılan haberler ve habere dayalı akla, mantığa ve vicdana sığmayan yorumlara gazeteci olamasak bile başta “İnsan” oluşumuzdan kaynaklı bir içgüdüyle tepkisiz kalamadık ve bu ilkeleri size büyük bir şiddetle hatırlatmaya karar verdik.
Ankara’da doğalgaz yüzünden ölen yedi genç ile ilgili “İsrail'in Gazze’ye yönelik katliamına rağmen yılbaşını kutlayan duyarsız çevreler, çeşitli rezaletlerin yanı sıra facialara da sebep oldu” ile başlayıp devam eden haber metninizin hangi habercilik anlayışı, ilkesi ve duyarlılığı ile yazıldığını merak ediyoruz. Yaşları 19 ile 23 arasında değişen, hayatlarının baharında yedi gencin doğalgazdan zehirlenerek ölmelerini, alkole, uyuşturucuya, ahlaksızlığa, Filistin’e bağlamanız akıl alır bir şey değil ve hiçbir şekilde dine ya da insanlığa sığmıyor.
Kimse Filistin’de çocuklar ölüyor diye sevinmiyor. Hiç kimse Kuran kursu yıkılıp da altında can veren çocuklara sevinmiyor. Kimse depremde ölen binlerce cana sevinmiyor. Yılbaşı kutlaması ya da değil, alkollü ya da değil, hatta inançsız ya da değil, hiç kimse böyle bir ölümü hak etmez. Dindar geçinen bir gazetenin, inandığı din uğruna bunu söyleyebilmesini beklerdik. Ama siz yaptığınız haber ve yorumlarla, resmen "ölümü hak ettiler, kendi suçları" demeye getiriyorsunuz ve işin esas sorumlularının aranmasına engel oluyor, olaydaki ihmalin göz ardı edilmesine sebep oluyorsunuz.
Ne yaptığınızın farkında mısınız?
O çocukların kim olduğu ve ne yaptığı bilinmez. Önemli de değil, ölüm sebepleri bunlara bağlı değil çünkü. Doğalgaz sızıntısı sizi de uykunuzda yakalayabilir. Ne olursa olsun, ölüm “yaşasın, hak ettiler” denecek bir şey değildir. Bunu demek katillere icazet vermektir. Size göre alkol alan birinin, açık giyinen birinin, kızlı erkekli aynı evde bulunan birinin, bir katilden, bir tecavüzcüden daha ahlaksız olması ne kadar acı.
Sizi, acı bir olay sonucu vefat etmiş yedi genç arkasından geride kalan yakınlarını ve ailelerinin neler hissedebileceğini de düşünemeyerek her türlü akla, mantığa ve vicdana sığmayan yorum içerikli bu haber yüzünden ne çeşit tepkiler alabileceğiniz konusunda bir örnekle defalarca düşünmeye davet ediyor, yedi genç ve aileleri gıyabında şiddetle kınıyor ve bir an önce bir özür metni yayınlamanızı bekliyoruz. Özür dileyeceğinizi umuyoruz çünkü o ailelere bir özür borçlusunuz, bu ülkeye bir özür borçlusunuz.
Ölenlerin her ne olursa olsun, insan olduğunu hatırlamanız ve bu tip bir acıyı bir gün sizlerin de yaşamamanız dileğiyle... Dikkat edin, "yaşamamanız" diyoruz çünkü biz iyiyiz, biz insanız, biz kimse ölsün, evlat acısı yaşasın istemiyoruz!!!
Bir grup iyi “İNSAN”