29 Haziran 2009 Pazartesi

Hayat bazen çok gıcıksın!

Haftasonu yaptığım pancakeleri anlatacaktım, ta ki canım sıkılana, enerjim düşene kadar. Halbuki öğlen tavla turnuvasından kazandığım magnum yüzünden gayet keyifliydim.

Bugün, iş yerinden sevdiğim arkadaşlarımın ayrıldığını geç de olsa öğrendim. Canları biraz sıkkınmış, konuşamadık bile doğru dürüst. Moralim bozuldu. Hava da kapalıydı zaten, iki gündür olduğu gibi. Temmuz başındayız hava, bilmem farkında mısın? Yaz günü kış soğuğu yaşamak istemiyorum artık. Zaten ıslandım da bugün. Islanmaktan nefret ediyorum. Beyaz spor ayakkabılarım artık beyaz değil. Şu Vespamı da bir alamadım zaten. Güzel bir yazı yazmak istemiştim, onu bile yazamadım. Hayat, bazen çok gıcık olduğunun farkında mısın?

Hayat, çok açık ki seninle bugün bir zorum var. Bugün git, yarın daha adil bir şekilde dön lütfen.

Bekliyor olacağım.

26 Haziran 2009 Cuma

24 Haziran 2009 Çarşamba

Zorunlu Tercih

Bugün maalesef iki durumla da karşılaştığım için karar vermekte zorlandım, soruyorum. Sizce hangisi daha dayanılmaz bir durumdur?
  • Dayanılmaz derecede, maruz kalınan ter kokusu mu (dayanılır da yok zaten),
  • Yoksa yine sıcak mı sıcak bir havada maruz kalınan, burun deliklerini tahriş edecek derecedeki ağır mı ağır parfüm kokusu mu?

Kabus gibi, ben tercih bile yapamıyorum da!

23 Haziran 2009 Salı

Türkiye'nin Ensest Raporu

Eve geldim, bilgisayarımı açtığımda ana sayfam olan ntvmsnbc'de bir başlık hemen gözüme çarptı: "Anneler bu habere dikkat!".

"Türkiye'nin ensest raporu" alt başlığı ile verilen haberde ensest ilişkilerin Türkiye'deki durumunu gösteren ve Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul ve Kocaeli'de yapılan saha çalışması ile ortaya konan bir rapordan bahsediliyor. Rapor, ensest vakaları ile farklı alanlarda karşılaşan rehber öğretmen, sınıf öğretmeni, psikiyatr, çocuk doktoru, çocuk cerrahı, adli tıp uzmanı, halk sağlığı uzmanı, ebe, polis, hâkim, savcı, avukat, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, sosyolog ve sivil toplum kurumu çalışanlarından oluşan toplam 98 kişi ile yapılan derinlemesine görüşmelere dayanıyormuş.

Karşılaşılan örneklerden bazıları şöyle verilmiş:

“...bir babanın kızıyla 7 yıl süren ensest ilişkisi olmuştu. Hatta kızın âdet düzenlerini takip edecek kadar ileriye götürdüğü bir ilişki. Ve kız iki kere gebe kalıyor. Gebeliği sonlandırıyor bir şekilde baba. Kürtaj yaptırtıyor... 10'lu yaşlara yakın başlıyor”

“...şahsın 5 kızı var. Her bir kızını 3 veya 4 yaşından itibaren istismara başlıyor. Bu çocukları 9-10, yani cinsel anlayışa yakın veya bilinçli, o anlamda bilgi sahibi olmaya geldiği noktada bırakıyor, bir diğerine başlıyor. Bu şekilde 5 çocuğunu da ayrı ayrı taciz etmiş.”

Örnekler akıl almaz cinsten. Üstelik sanmayın ki bu tür sapkınlıklar sadece kız çocukların başına geliyor, kızların oranından az olsa da erkek çocuklar da tacizlere ve hatta tecavüzlere yakın oranlarda maruz kalabiliyormuş.

Haberden çarpıcı başlıklar şöyle:
  • En sık yaşanan istismar baba-kız baba-oğul arasında..
  • Yüksek gelir grubunda örtbas etmek daha kolay..
  • Namus baskısı ensesti gizliyor..
  • Ensest ortadan kaldırılamaz ama..
Çarpıcı örnekler ve açıklamalarla dolu haber mutlaka okunmalı ve okutturulmalı.

Haberin tam metnine buradan http://www.ntv.com.tr/id/24977822/ ulaşabilirsiniz.

Canım Vespam

Kendisi GTS 300 Super model ki Vespaların en güzellerinden. Şimdi ben buna hayran olmayayım da neye hayran olayım. . Şu dünyada bir Vespam olmadı, olamadı ama "henüz". Bir gün benim olacak, binicem üstüne, basıcam gaza basıcam gaza. Yok bu olmadı. Tamam gaza basmasam da olur yeter ki o benim olsun sarılayım, bakayım ona uzun uzuuun sadece. Sürekli sileyim, hiç çamur olmasın çamurluğunda. Hatta toz bile olmasın, ben izin vermem ki zaten. Kaskımı da takayım, çiçekli converseler de ayağımda.

Ah Vespam vah Vespam canım Vespam. Bir gün kavuşacağız. seninle, işte buraya da yazdım. ;)


Vespacılar, fotoğraftaki harika şey için buradan alalım sizi de.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Nasıl Yani?

Gönderilen mesaj ile alınan mesajın farklı olabileceğini, bunun da iletişim sorunu (şu durumda da kilo ve para sorunu) yaratacağını yukarıdaki örnekte görmek istemiyorum.

Şimdi, sınırsız çikolatalı pasta yer ve kahve içersem mi bu kadar ödeyeceğim, yoksa her yediğim pasta ve içtiğim kahve başına sabit bir fiyat mı bu (yani daha fazla ödemeyeceksiniz der gibi)?

Umarım ikisi de değildir :D
Sadece ben mi anlayamadım ya da anlamak istemedim acaba??

19 Haziran 2009 Cuma

Akustik Heyecan

Hep beklediğimi yaptım, işte oldu. Yeni müzik blogum, Akustik Versiyon ilginç (ve komik) doğum süreciyle artık hayatta.
Müziği çok seven biri olarak, zevkle paylaşımlarda bulunacağım ama önce kendimi doyurmak adına, sakın gücenmeyin :) Aldığım tepkilere gelince, hepsi harika! Çok teşekkür ederim.

Misafirsever bir bloguz, her zaman bekleriz.. "http://akustikversiyon.blogspot.com/"




Not: Sevgili Şahikacığıma görsel için ayrıca teşekkür ederim ;)

14 Haziran 2009 Pazar

Yazıyla da Rakamla da "6"


Sonunda biricik yeğenim Alphan 6 yaşına girdi. "Zaman ne kadar da çabuk geçiyor" dedim kendime tüm gece boyunca. Daha dün gibi, altını değiştirmeyi öğrenip, mama yedirmek için kaşığı ağzına sokma çabalarım. Neyse duygusallığa bir süre ara verip parti heyecanını paylaşayım.

Cumartesi sabahı acayip Yüksek Hızlı Trene ilk kez binerek Ankara'ya yaklaşık 1 saat 47dk. da gidebildim (Hızlısını anladım da Yüksek Hızlı..daki Yüksek'i anlayamadım bu arada). Ankara garını farklı seviyorum nedense, her inişimde en az beş dakika garı izliyorum, değişik hisler uyandırıyor bende ki bunu daha sonra anlatmalıyım. Haydarpaşa kapısından çıkıp koca İstanbul'la ilk defa karşılaşanların tvdeki sahnesi geldi aklıma gardan çıkarken. Dışarıda taksi sırası denen bir şey vardı benim pek alışık olmadığım. Neyse ki anlamsız kalabalığı yararak bir taksiye atladım hemen ve 10 dk'da evdeydim. Eskişehir'deki evimden çıkıp Ankara'dakine gelmem toplam 2 saat sürdü yani, ne hoş :).

Kapıyı açıp beni gördüklerinde ev halkı pek bir sevinmişti, çalışmak için biri daha geldi çünkü :) Yapılacak onca iş var hadi hadi hadi..Tabi önce Alpi ile 15 dklık hasret giderme seansı. Hopladık zıpladık sarıldık dağıttık sonra dağıttıklarımızı topladık. Parti balonlarını şişirdik. Süsleri yerleştirdik. Evden sonra kendimizi süsledik ki misafirler gelmeye başladı. Sırayla hepsini karşıladık bu sırada Alpi merakla hediye sepetinin çevresinde dolanarak kedi-ciğer durumunu hatırlatmaktaydı bana :) Uzun süren yemek yeme faslı sonrasında Alpi harika süpriz pastasına kavuştu. Ninja kaplumbağa'lardan hangisi oluyor hatırlayamasam da pek lezzetliydi kendisi. Bunda içinde bolca ve bütün bütün bulunan antep fıstıklarının da payı büyük tabi :). Gece 4 küçük yumurcak ve hiç susmayan çığlıkları ile geçti diyebilirim. Nasıl bir enerjiye sahiplerse kıskanmamak ve dehşete kapılmamak mümkün değil.

Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere Alpi pek bir mutluydu, pastasını kestikten sonra günün anlam ve önemini belirten konuşmasını yaparken de çok heyecanlıydı :). Hediyelerini açarkenki mutluluk anı da fotoğraflarla tarafımdan kanıtlandı.

Kendimi yorgunluktan yatağa nasıl attığımı hatırlamasam da küçük kuzuyu bir yaş daha büyütmek, büyüdüğünü görmek bütün yorgunluğa değdi. Umarım en kötü günü böyle olur.

Hep birlikte sağlıkla mutlu ve huzurlu bir hayata küçük kuzucuk.

Mutlu yaşlar.. :)

12 Haziran 2009 Cuma

Doğum günü kuzusu ile çok yakında...


11 Haziran ailedeki herkesin yaşamını değiştiren bir tarih bizim için. Ailedeki en çok sevilen küçük olma özelliğini bunca yıl kimseye kaptırmayan ben, kuzuma ellerimle teslim ettim bu ünvanı 5 yıl önce :)

O da teyzesine çekmiş olacak ki özel günlere çok önem veriyor. Öyle ki doğum gününden bir ay önce telefonda bana hediye siparişi verebiliyor :) Aylar önce çok istediği hediyeyi aldım, şimdi de vermek için sabırsızlanıyorum. Telefondaki "Nursel, seni çok özledim. Nerelerdesin sen, gel çabuk!" demesinin de bence hediyesiyle bir alakası yok, olmamalı. Yok yok eminim :)

Doğum günü ile ilgili yazısı ve kendi düşünceleri için biraz beklemeniz gerek zira doğum günü kutlama gecesinde kendisi ile özel bir röportaj planlıyorum, bakalım yeni yaşından neler bekliyormuş :) hadi bakalım..

Mutlu Yaşlar Kuzuma, iyi ki doğmuş. :)



4 Haziran 2009 Perşembe

Avucunuzdaki Kelebek

Ahmet Şerif İzgören, okumaktan fazlaca keyif aldığım, yeni kitabının çıkmasını heyecanla beklediğim yazarlardan... Klasik kişisel gelişim kitabı yazarlarından çok farklı onun tarzı. Okurken emirler vermez, maddeler yağdırmaz size; alıntıları siz yaparsınız kitabın içinden ve okumaya başladıktan sonra da bir bakmışsınız kitap bitivermiş ve tadı damağınızda kalmış...

Avucunuzdaki Kelebek onunla tanıştığım ilk kitabı ve bir özelliği var ki Türkiye'de ilk kez bir kitabın beğenilmediği takdirde iade garantisi var, bu kadar da kendinden emin ya da içten nasıl takdir ederseniz..

Birkaç gün önce, kütüphanemden alıp yeniden okudum ve yine yine çok etkilendim. Tüm kitaplarını şiddetle tavsiye ediyorum, okumayan kalmasın!!


Kitaptan bir hikaye:

"Genç kız bilge adamı şaşırtmak istiyor. İki elinin arasına bir kelebek koyacak ve bilge adama, 'avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölümü?' diye soracak. Ölü derse kelebeği salıverecek, canlı derse avucunu bastırıp kelebeği öldürecek, bilge adam her ne derse tersini ispat etmiş olacak. Kız, kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatıyor:
“Avucumun içinde bir kelebek var: Canlı mı, ölümü?”
Bilge adam cevap vermeden önce uzun uzun kızın gözlerinin içine bakıyor ve cevap veriyor: “Canlı da olması, ölü de olması senin ellerinde kızım, senin ellerinde"

ve İzgören ekliyor;

"Hayatımız ve mutluluğumuz da bizim ellerimizde; tam avucumuzun içindedir."

Öyle midir ki?