26 Ekim 2009 Pazartesi

O. ve Başka Semtin Çocukları onlar..

Son zamanlarda filmlerde Türk yapımlarına yoğunlaşmış durumdayım. İzleyemediğim tüm filmleri teker teker bulup izliyorum. İlk olarak elime Başka Semtin Çocukları geçti ve yine tereddütlü bir şekilde ilk beş dakikasına bakar ve ilgimi çekmezse uyurum düşüncesiyle izlemeye başladım. Başlamamla bitmesi bir oldu desem abartmış olmam heralde. Yoğun bir günün ardından kafa dağıtmak adına izlenmek istenen bir film, beni alıp çok başka yerlere götürdü. İsmail Hacıoğlu başta olmak üzere kadro gerçekten çok iyi, güzel bir iş çıkarılmış. Oyunculuk desem gayet keyifli.

Ardından bir sonraki gün, yoğun istek üzerine O. Çocukları'nı izledim. Gerçi bu film için ön yargılarım çok fazlaydı ilk gösterime girdiğinde. O yüzden hep erteledim, sinema salonu yerine evde izlemeyi tercih ettim.
Ara ara komik ve bir o kadar da hüzünlü bir filmle karşılaştım . Türk sineması adına olumlu bir durum söz konusu bıdı bıdı bıdı ..gibi klasik cümleler kurmayacağım ama tüm önyargılarımı teker teker yine kendi başıma yıkmaktan gurur duyduğumu söyleyebilirim. Ama lütfen biri Özgü Namal'ı artık aşırı pudralamaktan vazgeçsin. Tek ricam budur.

Sonu da pek bir komik olmuş, biraz gerçeklikten uzak ama artık o kadarını da görmezden gelebiliriz. Spoiler vermekten ciddi anlamda kaçınıyorum. Zira vermem, uyarısız vereni de sevmem. Önyargılarınızı kırmak adına güzel başlangıçlar bunlar.

Bir an önce edinin. İyi seyirler...


17 Ekim 2009 Cumartesi

Alo Simit

Sevgili Tuğçe'nin Simit yazısından sonra aklıma uzunca bir süredir yazmak için ertelediğim ilginç ve bir o kadar da güzel bir olay geldi.

Arkadaşım Pelin, artık Pazar sabahları kahvaltıda canı simit istediğinde yedi kat inip simit fırınına gitmiyor ya da evde pür dikkat benim gibi simitçinin geçmesini beklemiyor. Napıyor, adresini (hatta onu bile yazmıyormuş artık) ve kaç simit istediğini yazıp simitçisine yolluyor ve simit beş dakikada kapısına geliyor.

Nasıl yani?' dedim ilk dinlediğimde. Simitçin SMS ile mi çalışıyor?, vay be :)

Biz geri kalmışız desene...

5 Ekim 2009 Pazartesi

Elazığ'a gittim, yokum!

Yarın sabah itibariyle önce Ankara, sonra da Elazığ'a, Fırat Üniversitesi'ne, olan yolculuğum başlayacak. Üç günlük bir İletişim Sempozyumu'nda uzun süren araştırmamızın sonuçlarını sunacağız. Sempozyumda bol bol Medya ve Etik başlığı altında Türk medyası, tarafsızlık, adam kayırma, iktidar - medya arasındaki çıkar ilişkileri, meslek etiği gibi ülkemizden bol örnekli konular hakkında araştırmalar ve tartışmalar olacak. Bulgular ve tartışmalar hayli eğlenceli olacağa benziyor. Hastalığım, lütfen beni bu eğlenceden mahrum bırakma.

..ve merakla beklediğim son gün tabiki gezi programı. Bol bol fotoğraf çekebileceğim programda neler mi var?

Harput'ta kahvaltı ve gezi, Keban'da balık, Hazar Gölü'nde akşam yemeği.

Pazar'a kadar yokum. Biraz konuşup, eh biraz da gezip geleceğim.