16 Temmuz 2011 Cumartesi
Kendinden Dertli Yazı
3 Temmuz 2011 Pazar
Çizgili Cümleler
13 Haziran 2011 Pazartesi
Ekmek
Neden anlattıklarım karşıdakinin anladığı kadar olmak zorunda? Boşuna mı konuşuyorum ben?
Karşımdakinin anlayışsızlığının ya da anlamak istememe çabasının ceremesini neden benim özenle seçmeye uğraşıp sarfettiğim cümlelerim çekiyor olsun?
Aldığı kadar un misali karşının kafası aldığı kadarı ile mi yetinmek zorunda derdini anlatma çabasında olan?
Değil pek tabii.
O halde, anlat arkadaşım sen. Bıkmadan usanmadan, ölçüsüne bakmadan, durmadan anlat derdini. Öyle değil, böyle de.
Aldığı kadar un ile yetinme. Suyu sürekli ekle ki un istesin, şişsin şişsin.
Belki bi’ihtimal börek olmaz ama bakarsın ekmek olur.
1 Haziran 2011 Çarşamba
varsın olsun!
27 Mayıs 2011 Cuma
Zamana sıkışmış.. ..
..insanlarız biz.
Düne bakarız. Geride bırakmayı değil de geride bıraktıklarımızla yaşamayı severiz, geride bırakmış olanın kendimiz olduğunu unutmuş olarak..
Yarından korkarız. Belki o yüzdendir önceden bilmek istemeyi bu kadar sevmemiz.
Bugünü ise yaşarız. Yaşarız işte, sıradan bir gün gibi. Öylece yaşanması gereken, hayat devam ederken.
Biz böyleyiz işte. Dündü bugündü yarındı der, sonra da zamana sıkışıp kalırız.
Biz ve okuduklarını onaylayan sen, zamana sıkışmış insanlarız..
Yazardan not: Bundan sonraki yazı eğlenceli olacak, söz!
19 Şubat 2011 Cumartesi
Kararsız kal ama..
Karar verme sürecinde, içine düşülen kararsızlıktan çok hep bir şeye karar verme zorunluluğu bitap düşürüyor insanı. Sorunu tam olarak anlamanın, çözümü bulmaktan daha zor olma garipliği gibi. Kötü ya da iyi ani verilen bir karar sonrasındaki 'geçici' rahatlama hissi de hep bu yüzden galiba. "Bir karar vermelisin!" öğütleri, hangi durumun iyi ya da kötü olduğunun sorgulanmasından önce gelmez mi hep..
Tercihlerinin değil tercih etmediklerinin hayatını şekillendirdiği -ki bu ayrı bir yazı konusu- dolanırken dilden dile, insan ister istemez düşer bir kararsızlık çemberi içine, zorunda hisseder kendini seçenekler arasında kararsızlığa düşmeye. Hep bir zorunlu tutulmuşluk hissi verir karar verme sürecinin beraberinde getirdiği kararsızlık. Sırf bu zorunlu tutulmuşluk hissinin yarattığı baskı ile karar vermeye odaklanıp, asıl sorunun ne olduğu unutulduğunda başlar esas film. Kendi kendine kızar, ne yaptığını sorgular ama bir türlü cevabı bulamaz, boğulur kalırsın. Halbuki dibinde ne olduğunu görmeden karanlık bir kuyuya nasıl atlarsın?
Yapma bunu işte! Ölç, biç, tart ama kendini boğma, boğdurma, zorunda tutma, tutanlardan kaç. Geri çekil, çık çemberin içinden. Bak bakalım nasıl görünüyorsun dışarıdan. Zorunlu kılınmışlıktan kendini sıyırdığın anda su yüzüne çıkman olası.
Kuyunun dibini görmen ve atlamak isteyip istemediğine daha doğru karar vermen de.
Demem o ki,
kararsız kal ama zorunda kalma!