30 Kasım 2009 Pazartesi

Issız Adam'a Gecikmiş Yorum..

Sözüm Çağan Irmak'tan dışarı, Alper'den içeri:

"Sevdiği ve sevildiği halde, gerçek aşkı bulmuş ve ölesiye yaşamışken ve tüm bunların farkındayken kim düşünür kanındaki mikrobu? Zaten o mikrobu yok etmedi mi bu aşk? Yok ettiği için aşkı doyasıya yaşamadın mı ki sen be adam. Mikrop sana değil de sen mikroba bulaşmış olmayasın.

Sevdiğin halde bağlanmaktan korkma yalanı ile mikrobundan ayrılmak istemeyen olmalısın. "

24 Kasım 2009 Salı

Kendi kendime..

Sosyal Sorumluluk Kampanyaları'nın bana düşündürdüğü çok şeyin yanında bir önemli şey de sosyal kısmın önce kendimde başlıyor olmasını farkettirmesidir.

Hayatın bize açık seçik sunduğu ya da bizim hayatın kıyısından köşesinden zorla çekip ortaya çıkardığımız türlü türlü sorunlar ve sonrasında hep beraber sorunların üstesinden gelmeye, sorunu en azından görünebilir hale getirme girişiminde bulunmalar. Küresel olarak ısınmaya başladığımızda fidanlara sarılmalar, sigara dumanından ölmeye başladığımızda dumansız sahalar yaratmalar, eşitsizliklere takıldığımızda haklarımızı savunmalar...

Hepsi leziz de sorun kendinde ise durum biraz daha karmaşık ve zor.

Birbirine bağlı çok fazla sorun ve bir o kadar var görünen çözüm yolu.. Çarp, böl, topla içinden çıkılmaz bir türlü. Hepsi iç içe geçmiş, düğümlenmiş birbiriyle.. Bu karmaşık kısmı. İçindeki 'ben'lerle bir olup düğümü kör yerinden hem de tek başına çözmen lazım. En azından çözme girişiminde bulunman.. Önce kendin için ki bu da zor olan.

Belirsizlik ve kararsızlık bulutu içinde boğulmaya başladığım şu zamanlarda, ben de kendime karşı kendi sorumluluk kampanyamı kendim için başlatmalıyım galiba.

Kendi kendime..

15 Kasım 2009 Pazar

Eti Browni 'Mutlu Et Beni'

Reklam izlemeyi gerçekten seven bir reklam-izler'im ben. Ama öyle hepsini değil, kendime göre en eğlenceli ve yaratıcı olanları üşenmeden arar, bulur, seçer ve izlerim. Hatta en sevdiğim çıksın diye kanal kanal reklam kuşağı aradığım da olmuştur. Konuya giriş paragrafı tadında olsun istedim, konumuz bu değil.


Asıl konu reklam yıldızları, daha da özelde Eti'nin kek reklamı oyuncuları. Eti, Browni reklamlarındaki oyuncu seçimlerinde gayet başarılı. İzledikçe insanın gerçekten o keki bir hamlede yutası geliyor. O kadar kıskanıyorum ki izlerken, bazen kıskançlığım oyuncu kızın keki yerken boğazında kalıp ölümü ile sonuçlanması isteğini bile uyandırabiliyor (kayıtlara geçmesin) lütfen) ki şu noktada Eti'ye yeni reklam için bir önerim var. Kendime ve çevreme daha fazla zarar vermeden sıradaki Eti Browni reklamında oynamak istiyorum. O keki öyle bir yerim ki ben, o saniyede herkesi evinin mutfağında dolapların kıyısında köşesinde ah burada bir browni olacaktı telaşıyla dolandırır, dururum.

Markayı da her türlü taşıyabilirim ben.

Teklif benden, denemesi sizden ;)

12 Kasım 2009 Perşembe

Ağustos Böceği

Sunay Akın'dan incilere devam...

"Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir larvada ortalama olarak 12 yıl bekler. Evet, tam 12 yıl. 12 yıllık hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır: Ağustos.
Yani topu topu bir ay... Şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir. Çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir.

Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık. Ömrün bir ay...
Buldun, buldun... Bulamadın, bir daha yok.

Siz olsanız çalışır mıydınız?"

10 Kasım 2009 Salı

Bir Koyunlaşma Sürecinin Trajikomik Hikayesi 'Deri Ceket'

15. Uluslararası Eskişehir Festivali 8 Kasım, benim için ise bugün başladı. Sahnede İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın Deri Ceket adlı oyunu vardı.

'Bir Bürokrasi Taşlaması' teması altında hiç değişmeyen bir konuya değinmiş Yazar Stanislav Stratiev ki Orwell'in 1984 romanını okuyanlar için konu biraz daha pekişmiş olacak. Başrol oyuncularından Hikmet Körmükçü ve esas oğlan -oyundaki meşhur dilbilimci- Yiğit Sertdemir'i oyunculukları sebebiyle bazen ağzım açık izlediğim doğrudur. Oyun, anlaşılır bir dilde ve harekette, yer yer sinir bozucu aynı zamanda da trajikomik zincirleme olaylar silsilesinde günümüzde karşı karşıya kaldığımız koyunlaşma sürecini gayet güzel yansıtmakta. Tamam itiraf ediyorum yorgun olmam sebebiyle oyunun bazı yerlerinde gözlerimin kapanmasına hakim olamasam da ikinci yarıdan sonra keyfim, 'son' merakı ve oyunun hareketinin artması sayesinde daha bir yerine geldi.

Son söz öncesi tavsiye; oyuna yorgun olmadığınız ve muhalif ruhunuzun canlı olduğu bir zaman dilimi ayırınız ve gidip izleyiniz.


Oyundan çarpıcı ve vurucu bir replikle anlatılanı özetlemek mümkün.

"Ben de kahraman değilim ama kabul edilemez şeyler var ortada. Yürüyoruz... İspatlıyoruz... Açıklıyoruz... Yok yere yeminler ediyoruz... Hiçbir şey... Hava.. Yerçekimsiz ortam!
Demek o kadar sene... Tezler... Çalışma.. EMEK.. Kitaplar.. Duyarlılık... PRENSİPLER.. Bütün hayatımız.. Bütün bunların bir anlamı YOK. Bir kalem darbesiyle çiziliyor üstü... Çünkü sadece bir yerde bir şey yazılmıştır... Ortaya çıkıyor ki basit bir yazım hayatımızı altüst edebilir. Gerçek olmasa bile...Ve biz HİÇBİR ŞEY yapmıyoruz. Hayır hayır .. Böyle değil.. İnanmıyorum. KABUL ETMİYORUM...Hiçbir zaman da kabul etmeyeceğim. SEN DE KABUL ETMEYECEKSİN anladın mı? Yenilmeyeceksin...Yoksa yarın aynaya baktığımızda bir 'Mee' leme duyulabilir... ANLADIN MI? ...Meee...Le...Me... Duyuyor musun?"

9 Kasım 2009 Pazartesi

Yarın 10 KASIM...

Yarın 10 Kasım. Saat 9.05'te sirenler Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk için çalacak ve bir dakikalık Ata'ya saygı duruşu ve akabinde Anma Törenleri gerçekleştirilecek.

O 1 dakikalık saygı duruşu boyunca, duyduğum siren sesi her zaman tüylerimi diken diken etmiştir. O bir dakika boyunca Ata'nın hikayesi, küçükken her 10 Kasım'da izlediğimiz Sarı Zeybek müziği ile birleşir ve klasik bir tabirle bir film şeridi gibi geçer gözümün önünden. O'na sahip olmak isteyen onca yabancı millete inat, O'na gerçekten sahip olmamızın anlamlı gururunu yaşar bunun yanında bu gurura yaraşır bir şekilde verilen değeri yok etme çabalarının da var olma düşüncesi, yine o bir dakika boyunca gözümde iki damla yaşa dönüşür.

Aramızdan ayrılışının 71. yılında, O'nu candan, gönülden, çıkarsız, safça ve gururla seven sayan her Atatürk çocuğu yarın, o bir dakika boyunca durum ve engel ne olursa olsun O'na ve mirasına nasıl sahip çıktıklarını sorgulayacak ve geçirecek aklından.

O'nun gibi eşsiz bir öndere sahip olmanın haklı gururunu ise sadece bir dakika boyunca değil, bir ömür boyu yaşayacak.


3 Kasım 2009 Salı

- Alıntı -

"..belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu." demiş yazar*.


*İhsan Oktay Anar, Suskunlar