20 Ağustos 2010 Cuma

Tatil güzeldir..



Bu sene Marmaris'te herkesi çatlatacak kadar uzun bir tatil yaptığımı ve - 12 güncük- daha da yetmediğini söyledikten sonraki tepkileri görüp korktuğumdan son kısmın üstünde fazla durmadan kısa tatil yazıma başlıyorum.

Tatil bende, sessizlik, sakin, huzur kelimeleri ile ilişkilendirilir genelde. Öyle sabaha karşı yat, akşama kadar uyu, iki denize gir yine geceler geceler.. modu pek bana göre değil demek istediğim. Hayır bunun yaşlanma ile bir alakası yok sayın okuyucu. Tamam 18'imde sabaha karşı yatma konusunda hemfikir olabilirdim belki ama yine de o zamanlar da diğer üç kelime her zaman tatilimin vazgeçilmezleri olmuştur.

Marmaris, her yönüyle yaşanabilecek en güzel sahil kasabalarından biri bence. Koyları ayrı güzel ve yakın. İlginç bir şekilde diğer tatil beldelerine göre ucuz ve de benim için en güzeli her yerde vızır vızır kiralık scooterlar dolaşmakta :) Rahat rahat gez, dolaş. Tekne turu için Gökova'dan kalkan turları öneririm ki zaten en güzel koylar o turla dolaşılıyor fakat Gökova'ya bir şekilde gidemezseniz Marmaris içinden kalkan turlar da fena değil.

Daha fazla detaya giremeyeceğim-belki sonra- zira hala tatil havasından çıkamadım takdir edersiniz. Yazdıkça sıcak basıyor, burnuma deniz kokusu geliyor. Eğer tatil için hala gidecek bir yer düşünüyorsanız, Marmaris'e gidip kendiniz kolayca her şeyi keşfedebilirsiniz benden tavsiye.

Fotoğraf tutkunları için, ünlü Marina'da güneş batımına yakın harika kareler yakalayabilirsiniz. Ben yakaladım ve paylaştım ;)

Unutmadan, tatil kitabım Ahmet Ümit, İstanbul Hatırası; ona eşlik eden kulağımdan düşmez müzik ise girişte dinlediğiniz Koop idi. İkisi de leziz.









27 Haziran 2010 Pazar

The Art of Analog Computing

Daily What, son günlerde takıldığım çok güzel bir blog. Bu eğlenceli videoyu da burada gördüm ve paylaşmadan edemedim.

Bilgisayarlı hayatınızı bir de böyle izleyin ;)
(Twitter kuşlarına çok güldüm :))

The Art of Analog Computing from meltmedia on Vimeo.

16 Haziran 2010 Çarşamba

Yeşil Kamera ile 'Dönüşüm'

Yeşil Kamera Üniversitelerarası 'Atık ve Geri Dönüşüm' Kısa Film Yarışması, Grup E yayıncılık tarafından yayınlanan Recycling Industry Dergisi tarafından Türkiye Çevre Koruma Derneği (TUÇEV) ve Çevre ve Orman Bakanlığı'nın da katkıları ile düzenlendi.

Jüride Derya Baykal, Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, Nebil Özgentürk gibi önemli isimler de vardı. 5 kategori üzerinden toplam 15 üniversite ve her üniversiteden en az 2 veya daha fazla grup filmleri ile yarıştı.

Yarışmaya 4 kişilik 'yirmibeşartıyedibuçuk' adlı manidar grubumuzla Ege, Deniz, İlker ve ben katıldık. Bir ay gibi kısacık bir sürede hem senaryoyu, hem çekimleri, hem kurguyu, hem montajı nasıl hallettik hala inanamasam da bu süreçte nazımızı çekip, zorda kaldığımızda tek telefonla yanımızda biterek bizimle birlikte sabahlayan ve çekim aşamalarında da bize destek olan dostlar da bu sürecin unutulmazları.

Geçmişinde kısa film ile ilgili ve birlikte hiçbir çalışması olmayan bu dörtlü, birlikte kısa bir sürede çok güzel bir film yaptı ve 10 Haziran 2010 Perşembe günü İstanbul TÜYAP'ta düzenlenen ödül töreninde Elektronik Atıklar kategorisinde 'Dönüşüm' adlı ilk kısa filmleri ile birincilik ödülünü kaptı.

Ödül heyecanı ve sevinci neyse de, tören sonrasında insanların önümüzü kesip film hakkında yaptıkları inanılmaz güzel yorumlar, jürinin filmi çok beğenmesi bir ayda çektiğimiz çileyi bize tamamen unutturdu :) Nasıl güzel bir duygudur ki kelimelerle anlatılamıyor.

Film, üniversitelerde, çeşitli dernek, vakıf sempozyumlarında, fuarlarda tanıtım amaçlı gösterilecek. Biz bir süre gösteremeyecek olsak da kamera arkası görüntüleri ile zorlu sürecin eğlenceli kısmı ile ilgili ufak da olsa ipucu verebiliriz ;)


Untitled from yirmibesartıyedibucuk on Vimeo.

7 Haziran 2010 Pazartesi

Yağmur bahane

Yağmur yağmaya başladığında hafif ıslandıysan, daha fazla ıslanmamak için kuytu bir yere doğru koşturup duruyorsun. Yağmur biraz hızlandıysa ve biraz fazla ıslanmışsan, olan oldu moduna bürünüp normal adımlarla ıslana ıslana yürümeye devam ediyorsun.


Yağmursuz günde de böyle davranmıyor musun?

Hafif zorlandığında daha da hırs yapıp üstüne gidiyorsun, en zoruyla karşılaştığında koyverip gidiyorsun..


Yağmur bahane..

5 Mayıs 2010 Çarşamba

..

Bazen sizi de şaşırtmıyor mu sevdiğiniz insanların bi'telefon uzakta olması?

bazen de olamaması..


25 Nisan 2010 Pazar

23 Nisan Blogger'ından Gecikmeli Mutlu Son :)


23 Nisan blogger'ı bu sene bloguma bir günlüğüne sahip çıkmakla kalmadı, tamamen üstüne almaya kalktı sevgili okuyucu :) Sevgili minik kuzu, yeğenim Alphan, geçen sene blogu ele geçirdiğini unutmamış; bu sene kendi gelip "Bu sene bloguna resmimi koymayacak mısın?" diyerek yine beni şok ederek gönlümü derinlerden fethetmiştir.

Bir gün gecikmeli koyabildik çünkü bu sene 23 Nisan'da birlikteydik ve kutlamalar anca bitti hatta O'na kalsa her gün 23 Nisan olmalı :) Geçen seneye göre çizgileri de baya gelişmiş.

Alpi'ye göre 23 Nisan: "Bu bayram tüm çocukların. Umarım tüm çocuklar, bayramlarını güzel geçirirler. İstedikleri her şeyi yapabilirler. Bol bol çikolata ve dondurma yiyebilirler. Hepimizin bayramı kutlu olsun!"

Başta tüm çocuklar olmak üzere herkesin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu mutlu olsun!!! ;)

15 Nisan 2010 Perşembe

Ya tutarsa..

"'Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir." diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?"*


Yani düşünsene,

ya tutarsa..?



* (Elif Şafak, Aşk)

1 Nisan 2010 Perşembe

Gelsin hayat, bildiği gibi ..

Bugünlerde sen de öyle ya da böyle bir şeyleri değiştirmeye çalışıyor olmalısın. Belki işini, belki yaşadığın evi, belki sevgilini, belki dinlediğin şarkıları, belki bir alışkanlığı, belki de bir düşünceyi. Ama çoğu kez sadece istemekle kalıyor, seni çevreleyen kalıplardan kurtulamamaktan yakınıyorsun.

Tüm bu başarısız değişim isteklerinin altında yatan esas nokta, aslında seni monoton bir varlığa dönüştürdüğünü düşündüğün kalıplarından değil onları besleyen kendinden sıkılmış olman ve değişimin aslında ilk önce o kalıpları yaratan 'kendi'nin içinde başlaması gerekliliğini gözden kaçırman.

"Hep aynı olaylarla karşılaşıyorsun çünkü sende bir şey değişmiyor. Her şey benzerini kendine çeker."

Her gün belki de aynı şeylerden şikayet ediyorsun - hatta bunu bile fark edemiyorsun- ama çoğu kez şikayet ettiğin durumun ortadan kalkması için somut bir çözüm üretmiyor ya da ürettiğin çözümü hayata geçirmiyorsun. Sorunlar sürekli olarak farklı sürümlerle karşına çıktığında da bir süre sonra ya durumu kabullenip uğraşmaktan vazgeçiyor ya da daha da sinirlenip ne edersen kendine ediyor ve sonuçta aynı şeyleri tekrar edip duruyorsun. Evet tekrar ediyorsun diyorum çünkü sürekli aynı ya da benzer olaylar ve benzer sorunlarla karşılaşmanın sebebi sadece sensin. Çünkü sende hiçbir şey değişmiyor* Sürekli aynı tartışmaları yapmak, aynı oyunu oynamak, aynı işi yapmak, aynı markete gitmek gibi.. İlla tartışacaksan farklı bir konu seçebilirsin mesela, oyunu farklı bir seviyede deneyebilir, işini farklı bir yoldan halledebilir, marketini de tamamen değiştirebilrsin.. Ama yapmıyor sebebini de şartların izin vermemesi olarak açıklıyorsun. Aslında farklı bir konuda tartışmak seni korkutuyor, farklı bir seviyede oynamak seni zorluyor, işini farklı bir yoldan halletmek işine gelmiyor ya da diğer market yüz metre ötede ve yürümek zor geliyor.

Her karşılaştığın sorun, her farklı duruma karşı kendi sınırlarını görmen ve yenisi için daha koruyucu ve sağlam bir sınır oluşturabilmen için bir deney adeta. Benzer sorunlarda aynı yanılgılara düşmen de aynı sınırlarda dolaşman ile ilgili olmalı.

Yani?

..yani asıl olay, gövdenin üzerinde taşıdığın şeyin içindeki mekanizmayı değiştirebilmek. Seni asıl sıkıştıran, basmakalıp düşüncelere boğan, onları yaratan her şey tam da orada. O'nu değiştirmediğin sürece hiçbir şey değişmeyecek hiçbir şeyin değişmemesi dışında.

İşte o kısmı tazelediğin andan itibaren de öyle kolay diyebileceksin ki daha sonra;

"... gelsin hayat, bildiği gibi gelsin. Ne de olsa işimiz bu yaşamak.."

gelsin hayat bildiği gibi gelsin, işimiz bu

29 Mart 2010 Pazartesi

Karmaşa

Duyduklarına inanamadığında göreceklerine; gördüklerine de inanamadığında neye inanmalı insan?


İnanmak istemediklerine.

21 Mart 2010 Pazar

Potpuri

Açıklama yok. Kesinlikle izlemeli hatta izlerken de keyif alıyor olmalısınız :) Türk versiyonu yapılsa nasıl olurdu acaba diye düşünmeden de edemedim.

True Blood, Scrubs ve Love and Marriage benim favorilerim.

Peki sizinki hangisi ya da hangileri? ;)



* Bu arada kırk yıllık Potpori, Potpuri imiş. Bilgime ve bilginize.

15 Şubat 2010 Pazartesi

Farkettim de..

"Gülü bir gün, seni her gün; gülü soluncaya seni ölünceye kadar seveceğim" adlı arabesk kokulu iltifatın (!) alt okuması:

Hem 1 gün, hem soluncaya kadar diyorsun da. Bir kere gül 1 günde solmaz arkadaşım. Madem gül üzerinden hava atıyorsun, ee gül 1 günde solmadığına göre, gülü 1 gün seviyor olamazsın ki.


Farkettim de,

daha baştan, nasıl yalan :)

22 Ocak 2010 Cuma

Fiyat Sorunsalı

Farkı fiyatı mantığı insan ilişkilerine pek uygun düşmese de aradaki farkı görmek ve hak edene hak edilen değeri verebilmek ya da tam tersi adına insanlara da ilişkiler üzerinden fiyat biçmek mümkün kendi içlerinde. Kimisini kırmak çok ucuzdur zira kayda değmez; kimisini ise çok pahalıdır dönüş bilmez.

Ucuzunda sorun yok da pahası oldukça yerinde insanlarda limit aşımına dikkat!

Yoksa bedeli, faiziyle ödenebilir.


15 Ocak 2010 Cuma

Holmes, Sherlock Holmes

"Irene: Why are you always so suspicious?
Sherlock: Should I answer chronologically or alphabetically?"

Müthiş zekası, onu çekici kılan en önemli yanı olsa gerek. Öyle ki iki bucuk saat boyunca hiç sıkılmadan, hayret ve hayranlık içinde ve hatta en gerilim sahnelerde kahkahalar atarak izledik. Fragmanın filmi iyi yansıtamadığı ortak fikrimizdi çıktığımızda. Aman diyelim, aldanıp da fikrinizi değiştirmeyin. Yakın zamanda geçirdiğim en keyifli iki bucuk saatti.

Robert Dawney Jr., Holmes rolüne en az Jack Sparrow (Johnny Depp) kadar cuk oturmakta ve en az onun kadar başarılı (özellikle muzip mimikleriyle). Büyük bir şey söyledim, kayıtlara geçsin.

İtiraf etmeliyim izlemeden önce Jude Law'ın önüne geçebilme ihtimali konusunda şüphelerim vardı. Büyük yanılgı imiş, izlediğimde anladım. Sadık dost Dr. Watson rolünde Jude Law, evet yine başarılı. Karanlık düşman rolünde Mark Strong ise, Andy Garcia'ya olan benzerliği ile her göründüğü sahnede beni şaşırtmayı başardı.

Müzikler, görüntüler.. Gerisi -spoiler alert- olmasın.

Tebrikler Guy Ritchie.

İyi Seyirler.

12 Ocak 2010 Salı

Tepkileştim

Bir ben, bir Tumblr'ım var benden içeri. Aniden tepki verdim, her an sıkılabilirim.


Tepkileşim

10 Ocak 2010 Pazar

Pazar Hayali

"Hava bir tuhaf. Hayal kurmaya yönelik bir tutum var havada. Kaçmaya müsait bir bulutluluk.

Bir balkon olsa şimdi. Kimsenin seni tanımadığı bir şehirde. Kahvenin içine konyak kendiliğinden düşse, kocaman bir hırkanın içinde olsan şimdi sen. Bir şeyi terk etmiş olsan. Mesela bir şehri. Mesela kendini, yüzünü filan mesela. Sadece otelin kat görevlisi bilse ismini, sadece tesadüfen. İsminin yanlış telaffuz edildiği bir şehir olsa bu, sen de artık başka bir isme sahip olsan.

Biri gelse..."




Öptüm, bay!

Bir blog, bu kadar rahatlatıcı olabilir. İnsan çemkirdi mi daha bir rahatlar tezinin digital formata yansıması. Pek keyifli. Yazmadan önce düşündüm de şikayet ettiğim o kadar çok şey varmış ki. Sıraya koydum. Ara ara katılacağım ben de onlara.

Öptüm Bay!'cılar (Eda, Ezgi, Çağrı) şu sıralar optumbay(at)gmail.com'a okuyucu mektuplarını beklemekteler. İlla ki vardır şikayet etttiğiniz bir şeyler, bir çemkirin de rahatlayın.

Ben ettim, siz de edin.

9 Ocak 2010 Cumartesi

Hazırım sanki..

'..ve ancak birbirimize sarılarak uçabiliriz.'


2010'un bana getireceklerinin en cicisi. Taslak dün itibari ile kolumun iç yüzeyinde (drawn by Sadi Tekin ;)).



Gerçeği ise hazır olduğumda!

Hazırım sanki.

7 Ocak 2010 Perşembe

Yardım Çağrısıdır, Lütfen Destek Veriniz!

Teyzesini beyin tümöründen kaybetmiş ve geçirdiği tüm evrelere tanık olmuş biri olarak olarak bu konuda çok daha hassasım. Sizin de hassas olmanız için en yakınlarınızı kaybetmeniz gerekmiyor.


Duygusal nedenlerden ötürü ilgili yazı kendi cümlelerimle değil Sevgili Müge Cerman'dan alıntılandı.


"Bu sabah e postalarımı kontrol ederken Zipkinci.com‘dan gelen bir mesaj dikkatimi çekti. Hemen akabinde Friendfeed’den Okan Yıldırım arkadaşımızın yolladığı direkt iletiyi gördüm. İkisi de, beyin tümörü teşhisi ile tedavi gören ve ameliyat olması gereken güzeller güzel bir kız evlat içindi. Safiye isimli bu hastanın, yeniden sağlığına kavuşabilmesi için bizlerin desteğine ihtiyaç var. Hepimiz günlük kahve ve hızlı tüketilen gıda kotamızdan biraz da olsa artırsak ve aileye destek olsak güzel olmaz mı?"

Detaylı bilgi görebileceğiniz link: http://zipkinci.com/duyuru/40576-cok-onemli.html


Banka bilgileri:
Hesap sahibi : MUHSİN ÇALIŞAL
Banka : YAPI VE KREDİ BANKASI A.Ş.
Şube kodu : 339 MTK ALTINDAĞ / İZMİR
Hesap no : 84998061
Iban : TR180006701000000084998061


6 Ocak 2010 Çarşamba

Söyle, hangisini istersin?

Hayattan,

..egosu şişmişini mi istersin; bencili mi? Açgözlü olanı mı; psikopat olup gizleyenini mi? Yoksa hem egosu şişmiş hem psikopat hem bencili mi?

Peki sen hayatta,

..egonu kendin şişirmek mi istersin yoksa hazır şişirilmişini mi?
Aç gözlü olmak mı yoksa açıkgözü oynamak mı?
Psikopat olmak mı yoksa sadece psi kalmak mı?
Bencil olmak mı; sencil olup bensencil'im diyerek ikisi de olmak mı?

Şu durumda sen söyle Hayat,

..komik olmak mı istersin yoksa trajikomik mi?


Söyle, hangisini istersin?



1 Ocak 2010 Cuma

Geliyor.. (?)


2010'un ilk yazısı, yeni bir şeylerin habercisi olacak. Yazmanın ve paylaşmanın ayrı bir zevk olduğu sevgili bloglarım Yayım ve Yapım Meraklısı ile Akustik Versiyon'a kol, kanat gerecek yepyeni bir site gelecek. 2010'a yetişmesini ümit ederdim ama olmadı. Umarım en kısa sürede parmaklarımın ucunda olur (cici duyuyor musun?). Belki de başka bir sürpriz olur, toptan bir temizliğe girişiriz. Bu sefer kayıtlara geçirdim ki kolay kolay vazgeçemeyeyim (lütfen!).

Artık yeni şeyler de söylemek lazım.

Ama şimdilik '?' halinde kalsın, sonra noktalarız.